DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALİ ERBAŞ’IN ZİNA VE EŞCİNSELLİKLE İLGİLİ AÇIKLAMASI
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın cuma hutbesinde;
“Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”
Hutbenin bir bölümünde, zina, eşcinsellik ve gayrı meşru ilişkileri yasaklayan İslami hükümlere atıf yapılmış, haram olduğundan bahsedilmiştir. Müslüman bir kişi ve Diyanet İşleri Başkanı olarak, hutbe de bu konuşmaları yapmasından daha doğal bir durum yoktur. Yüce Allah’ın koymuş olduğu ahlaki kurallara uymak, bizim açımızdan bir zorunluluktur. Kesin ve net olan bu kuralları değiştirmek, yeni kurallar koymak, yeni anlamlar yükleyerek, kendi nefsimize uygun hale getirmek ahlaki kuralları yozlaştırmak anlamına gelir. Bu da toplumsal düzenin bozulmasına, kişilerin zarar görmesine neden olacaktır. Dolayısıyla Ali Erbaş’ın bu açıklamaları yapmasında bir suç unsuru olmadığı gibi, bu açıklamaları yapması İslami bir zorunluluktur.
Ankara Barosunun, İzmir Barosunun ve İstanbul Barosunun, Ali Erbaş’ın bu hutbesinin nefret söylemi içermesi nedeni ile karşıt açıklamada bulunması, Ankara Barosunun da suç duyurusunda bulunması adeta akıl tutulmasıdır. Bu açıklamayı ülkenin en büyük baro başkanlıklarının yapması da üzüntü verici ve düşündürücüdür. Gayrı ahlaki bir yaşam tarzını savunmak ne kadar ahlaki! Bu söylemine de nefret söylemi adı altında bir kılıf uydurmak, oradan hareketle yaftalamak, toplum önünde gerici bir düşünceye sahip diyerek aşağılamak. Avukatları temsil eden, STK yöneticilerinin böyle açıklamalarda bulunması esasen bu kurumların ne kadar yozlaştığını, akıl, mantık ve bilimle de ilgilerinin olmadığını göstermekte. İnsanların kendi düşüncesine göre her davranışı yapabilme özgürlüğü var mıdır? Ahlak kuralları ne için vardır? Ahlak kurallarının olmadığı bir toplumun uğrayacağı zararlar nelerdir? Ahlak kurallarının olmaması kişilerin hak ve özgürlüklerine zarar verir mi, toplumu felaketlere sürükler mi? Ahlak kuralları toplumsal yapıyı korumak, insanların zarar görmesini engellemek, kişilerin hak ve özgürlüklerini korumak için konulmuş kurallardır. Hukuki düzenlemeler, Kanunlar neden yapılır? Bütün bu kurallar toplumsal yapıyı korumak, barış ve huzuru sağlamak için vardır. 21. yüzyılda topluma örnek olması gereken kurumlar, ahlaksızlığı savunur hale gelmiştir ki, bu düşünce, topluma en çok zarar veren, insanları kutuplaştıran, asıl nefret söylemi oluşturan açıklamalardır. Bu durumda suç işleyen ve dava açılması gereken kurumlar bu açıklamaları yapan barolardır.
Türkiye’nin 2012’de kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’nin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerekmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin 4/1 ve 4/3 maddelerinde geçen “Devletler her tür cinsel yönelimi yasal güvence altına alır” hükmü bu tür ahlaksızlıklara zemin hazırlamıştır. İstanbul Sözleşmesi, “toplumsal cinsiyet” kavramını tanımlayan ilk belge olarak önem taşımaktadır. Belge, “kadına şiddeti önleme” kapsamında aslında “LBT kadınların” (lezbiyen, biseksüel ve transların) cinsel kimliklerini ve cinsel yönelimlerini her tür şiddete karşı güvence altına almaktadır.
İstanbul Sözleşmesi, önceki belgelere göre bir ileri aşamaya geçerek devletlerin bireylerin her tür cinsel kimliğini korumayı taahhüt etmesini sağlamaktadır. Böylece İstanbul Sözleşmesi, “insan” tanımına devlet eliyle eşcinsel, trans, interseks, queer gibi cinsel azınlık kimliklerini dâhil etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Schalk and Kopf & P.B and J.S, 18984/02, 22.07.2010 kararı ile “sürekli de facto eşcinsel birlikteliklerinin aynı durumdaki heteroseksüel ilişkiler gibi aile hayatı kapsamına girdiği”ni belirtmiştir. LGBT’YE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ZIRHI ile koruma sağlanmış olmaktadır. Hükümet kanadı, bakanlar, milletvekilleri baroların bu çıkışına tepki göstermektedir. Oysa ki İstanbul Sözleşmesini onaylamak ile islami kurallara aykırı bir yaşam tarzının önünü de açmış oldular. Bu sözleşmeyi halen sonuna kadar savunan milletvekilleri var. Yapılan eleştirilere tahammülü olamayan vekiller var. Muhakkak ki İstanbul Sözleşmesinin toplumsal yapıyı olumlu yönde etkileyen düzenlemeleri de var. Ancak bazı düzenlemeleri de adeta ahlaksız yaşama çanak tutmakta, önünü açmaktadır. Bu konuların yeniden ele alınarak sorgulanması, bu konuda hataları olan vekillere de hesabının sorulması gerekmektedir. Birilerine yasal dayanak verirseniz onlarda bunun üzerinden sizin ahlakınızı, dininizi sorgulamaya kalkarlar. Burada hedef Ali Erbaş değil İslam’ın ta kendisidir. Ali Erbaş kendi düşüncelerini değil, İslami hükümleri insanlara tebliğ etmektedir. Konuyu bu şekilde algılayıp, hedefin İslami değerleri yıkmak olduğunu idrak etmemiz gerekir.
Av. Abdullah ERASLAN